24 Mayıs 2018 Perşembe

Diyemedim II




Merhaba Burcu, ben Ender… Yazdığı tüm hikayelerin sonunu seninle bağlamasa rahat edemeyecek Ender var ya, hani şu adam akıllı iki tane cümle kurabildiği ilk akşam hemen kapında bitiveren, işte o salak.

Dur, hemen kapıları kapatma Burcu. Tüm kalelerim zaptedildi, tüm tersanelerime girildi; tüm sokakları bilfiil işgal edilmiş yalnızlığımda sığınılacak tek bir köprüaltı bile bırakılmadı! Demem o ki, son akbilimi basıp da geldim Burcu, artık tek mümkünüm sensin.

Normalde uzun uzun konuşur, sonunda hikayedeki rolümü layıkıyla oynadığıma kendimi inandırır, bunun tesellisiyle öylece çekip giderdim ama bu akşam değil! Bu akşam, sana anlatmayıp çalışıp da bir türlü anlatamayacağım bazı şeyler var. İzninle, anlatamamaya başlıyorum.

…Bazen, yıllar sonra, mümkünse havanın ne sıcak ne soğuk olduğu bir Yaz akşamında, hayatımın bir döneminde rastlaşmaktan mutluluk duyduğum insanlarla dolu bi evde bir araya geldiğimizi hayal ediyorum. Balkonun güzel rüzgar alan bir köşesine çekilip başardığımız ve başaramadığımız ne varsa hepsinden arınmış bi şekilde, birbirimize hesapsızca gülümseyip aptalca şeylerden konuşuyoruz. Tam o sırada, sen içeriye giriyorsun. Üstünde, seni görene kadar sadece kataloglardaki fotoşoplu insanların giyebildiğine inandığım o tanrıça beyazı elbiselerden biri var. Rüzgar kucağında afacan bir çocuk, çekiştiriveriyor saçlarını. Öyle zarifsin ki kabahati rüzgarda bulmuyorsun, saçlarını kısa kestirmekten vazgeçtiğin için kendine kızıyorsun. Sonra bir an, parmakların kulağının arkasında gezinip rüzgardan dağılan bir tutam saçı geriye doğru atarken, dikkatin dağılıyor. Talih bu ya, gözlerin gözlerime değiyor.

Biliyor musun Burcu, seni ne zaman bana böyle bakarken hayal etsem, tüm dünya tek ayağı aksak bir masanın üzerinde emaneten duran cam bir vazoya dönüyor. Sanki birazdan birisi aptalca bir şey yapıp da her şeyi mahvedecek…Ben önce davranıyorum, yanına gelip selam veriyorum. 

Bana öyle bir bakıyorsun ki sanki o andan sonra hiç konuşmadan bir ömür geçirsek, yine de aramızda tek bir sır kalmayacak… Sanki babamın bana geceleri masal okumayıp Gerd Müller’in attığı golleri anlattığını sana söylemişim… Sanki geceleri tuvaletin ışığını açık gördüğümde bir an için afallayıp evdekileri saydığımı, herkesin salonda olduğundan emin olduktan sonra saniyenin onda biri kadar bir süre için tuvalettekinin annem olabileceğini düşünüp, saniyenin binde biri kadar bir süreliğine annemin tekrar yaşadığına inanıp sevindiğimi biliyorsun… Sanki bana baktığında tüm bunları da görüyorsun…

Gözlerin gözlerimde, birden sarılıyorsun bana… Artık birisi bana içten sarıldığında hıçkırarak ağlamak istemediğimi fark ediyorum. O an, bunun bir hayal olduğunu anlıyorum, sana tüm gücümle sarılıyorum.

Sen bilmezsin, bazı geceler, sırf bu hayalin hatrına sabah oldu. Yani bu yaşa geldiysem biraz da senin sayende!  Ha bu arada, bir türlü uygun cümleleri bir araya getirip sana söyleyemedim ama dikkatli dinleyicilerimiz anlamıştır; seni seviyorum…Tüm bu anlattıklarım, sana teşekkür etmek içindi. Bunca zaman seni sevmeme sebep olduğun için teşekkür ederim.

Ama esas sana söylemek istediğim, bu değildi.

Ben… Ben artık seni sevmenin her şeyi çözeceğine inanmıyorum Burcu. Daha seni sevdiğimi yeni söyleyebilmişken seninle bir geleceğimizin olamayacağına dair nutuk atmam dünyanın en saçma şeyi olabilir ama elimde değil Burcu, güzel şeyler çabuk bitiyor, geriye sadece çürümüş kabukları kalıyor.

Bunu söylemek beni de üzüyor ama benim seni sevecek durumum yok Burcu. Ölü bir yatırımım ben, üç vakte kadar maddi manevi iflasımı borsaya bildiririm. Sana sabah erken kalkıp karşı adaya yüzen emekli amcalar gibi hayata dört elle tutunan biri lazım. Sana dünyanın her gün yeniden kurulduğunu hissettirecek biri… O ben değilim, benim canım çok sıkılıyor Burcu. Her sabah perdeleri açıp dağa taşa lanet okuyorum. Evde eşyaları tekmeleyip kendimi sakatlıyorum. Hırsımdan yaşıyor, hayattan gram keyif almıyorum. Akşamı bitiyor, sabahı başlıyor… İnsan birinin gelip akşamdan sabaha her şeyi düzeltmesini bekliyor Burcu; ama o biri asla gelmiyor. Geldiğini sanıyorsun; ama gelmiyor…
Elinde kalan sadece hayal meyal bir pişmanlık, anlatmaya kalksan anlatamazsın, öyle de beş para etmez bir hikaye bu Burcu. Daha fazla anlattırıp da beni ele güne karşı rezil etme, rica ediyorum.

Uzun aşkın kısa vedası, ben seni düşünüp kendimi mutlu olmaya ikna etmeye çalışmaktan artık çok sıkıldım Burcu. Ben, mutlu olmaya çalışmaktan da sıkıldım! Şimdi izninle gidip biraz ağlayacağım. Sana da tavsiye ederim.

…Ve Burcu, gerçekten de her şey birini sevmekle başlıyormuş; ama öyle bitmiyormuş. Yaşamak bu değil, hayatta başka ıstıraplar da var, biraz da onlara kafa yoralım! 
Burcu? E ama kime anlattım ben şimdi bunları? Burcu!!! Burcu, kime diyorum ben?






Diyemedim...