1
İnsanların ömürleri boyunca
sadece belgesellerde görebildiği o yemyeşil ormanlardan birindeydim… Tepemde uçuşan sığırcık sürüleri gökyüzünde
siyah lekeler bırakıp uzaklaşıyorlardı. Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım, her yer veda sözcükleri ile doluydu…
Kıyıya
vuran dalgaların sesini takip edip insan boyunu aşan ağaçların refakatinde
sahile doğru yürüdüm. Bir sonsuzluk illüzyonundan ibaret okyanusa, tıpkı tüm bu
yaşananların bir anlamı olduğunu hissettirecek o anın peşindeki biri gibi, yalvaran
gözlerle baktım; ama hiçbir şey göremedim. Ufukta beliren dev dalganın gölgesi güneşi
yutmuş, her yer karanlığa gömülmüştü… Çocukken olduğu gibi karanlıkta tek başıma kaldığımda yine gözlerimi kapayıp sevdiğim birini düşündüm. Bir an için kendimi sonsuz
hissettim…
Sonra dalga geldi, sahip olduğumuz ne varsa hepsini aldı götürdü.
2
Kötü bir düşten uyandım; daha
kötüsünü görmek için.
Saat sekiz... İyi de peki günlerden ne? Çarşamba mı? Hayır,
geçen haftaydı o. Geçen hafta bir kez Çarşamba olmuştu, onu hatırlıyorum… Başka
da hiçbir şey hatırlamıyorum… Yüzünün gölgesi kitabının üzerine düşmüş, elinde
kahven, boş sokaklara vuran öğlen güneşini izliyorsun. Parmakların sarı kıvırcık
saçlarının arasında kaybolmuş, başın hafif yana eğik… Beni görünce gülümsüyorsun. Güldüğünde
gözlerin kısılıyor, göz bebeklerin parlaklığı milyarlarca ışık yılı uzaktan
fark edilen bir yıldız gibi parlıyor. Sonra, hiç beklemediğim bir anda,
sarılıyorsun bana. Artık ölmek istemediğimi fark ediyorum, yaşama arzum zincirlerinden kurtulmuş kızgın köpekler gibi şimdi…
Ah, ölmek ne aptalca bir düşünce!
Hayır, bu anlattıklarımın hiçbirini hatırlamıyorum…
Artık seni sevdiğimi bile hatırlamıyorum… Zaten sevmek, benim için senin varlığınla
anlam kazanan bir kelimeydi. Sen gidince
sadece “sevmek” değil, diğer tüm kelimeler de bir bir anlamlarından feragat
ettiler. İnanır mısın, bu yüzden kimse beni teselli etmek için “Her şey
düzelecek…” bile demedi.
Kelimeler bazı anlamlara gelmedikten sonra konuşmanın ne
anlamı var ki?
3
Son zamanlarda biraz yalnız kaldığım doğrudur.
Neyse ki artık bunun bir önemi yok, yakında her şey sona
erecek. Aptal bir Ekim günü hepimiz suların altına gömüleceğiz. Dibe batmadan önce son gördüğümüz şey, bir
şişenin içinde okyanusa salınan iyi niyet mesajları olacak.
Kıyamete sadece dört gün kaldı… Dört gün sonra, Eski Dünya’da
bir birliğe katılacağım. Üçüncü Dünya Savaşı’nın Küçük Asya’dan Hellas’a,
oradan da Kuzey Afrika’ya uzanan Eski Dünya Cephesi’nde savaşmak üzere
görevlendirildim. Zaten ölmüş biri için çok da can sıkmayacak bir ölüm
tebligatıydı.
Biliyorum, bu eve dönemeyeceğimiz bir yolculuk, bir elveda. Bizden geriye sadece boş tabutlar kalacak.
Artık savaşlarda ordular geride kalan askerlerini toplamıyorlar. Artık İnsanları
eriten silahlar var, bizden geriye hiçbir şey kalmıyor.
Oysa cesedim yakışıklı olsun isterdim.
4
Görmek istediğim o kadar çok yer var ki… Belki Mısır’a
gönderirler beni. Hep piramitleri görmek
istemişimdir. Keops’u görebilseydim
keşke… Dünyanın 7 Harikası’ndan biri… Harika mı? Dünya hiçbir zaman harika bir yer olmadı
ki!
Dünyanın 7 Harikası’ndan geriye bir tek Keops kaldı, o da yakında yok olacak...Dünya, bir seri katil motivasyonuna sahip, güzel olan her şeyi yok ediyor.
Dünyanın 7 Harikası’ndan geriye bir tek Keops kaldı, o da yakında yok olacak...Dünya, bir seri katil motivasyonuna sahip, güzel olan her şeyi yok ediyor.
5
Bugün ne buldum biliyor musun? Ben... Ben senin için bir kitap yazıyordum... Biliyorum, bundan haberin yok... Zaten kitabı da hiçbir
zaman tamamlayamadım… Tamamlayıp da sana gösterseydim “Birine kitap yazılır
mı hiç? Gelip sevdiğini söylemen yeterdi” derdin… Keşke daha çok söyleyebilseydim.
“Komik olan ne biliyor musun, eğer sen bana “hayır” deseydin
hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam edecektik. Sen arkadaşlarınla bir yerde eğlenirken
öyle güzel gülecektin ki seni görenler hayatın boyunca hiç acı çekmediğini düşüneceklerdi. Ben… Ben gidip yine her şeyi dalgaya
alacaktım. İnsanlar gülsün diye kendimi paralayacaktım. Kendimden ümidi kesip
başkalarının hayatını güzelleştirmeye çalışacaktım… Ama işte sen “Evet” dedin! Yaşamaya istidadı
olmayan biri olarak zamanını çaldığım için kendimi suçluyorum. Başka biriyle
çok daha mutlu olabilirdin. O başka birine sinirlenip evi terk etmezdin. O
zaman o kazada ölmek zorunda da kalmazdın…"
6
Bütün gün uyudum… Birazdan sokağa çıkacağım... Keşke sana rastlayabilsem… Sana anlatacak o kadar çok şeyim var ki… Belki
yakında rastlaşırız, ha, kim bilir?
7
Gök gürüldedi, şimşekler gökyüzüne bir hançer gibi saplandı.
Sonra birden gökyüzünden yağmur damlaları şeklinde alev topları yağdı… Okyanusa doğru
koştum. Ağaçların arasında geçip sahile vardım.
İşte tam o an, güneş öyle bir parladı ki, bir an için diğer tüm renkler haklarını beyaza devredip sahneyi terk ettiler.
Parlama sona erdiğinde karşımda sen vardın. “Bu kabus böyle değildi” dedim. “Bu
bir kabus değil ki” dedin. Bana sarıldın. Kendimi tekrar ölümsüz hissettim. Oysa yakında öleceğimi o kadar iyi biliyordum ki kelimeler ağzımdan dökülüverdiler, "Yarın cepheye gidiyorum”. Gülümseyen gözlerle baktın bana, “Biliyorum” deyip daha da sıkı sarıldın.
Ölümler ve yaşamlar, sevinçler ve üzüntüler… Bir an için tüm o yaşadıklarımızın bir anlamı varmış gibi geldi.
Sonra...
Ölümler ve yaşamlar, sevinçler ve üzüntüler… Bir an için tüm o yaşadıklarımızın bir anlamı varmış gibi geldi.
Sonra...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder